Bu ay kendimi tuttuğumu ve çok fazla kitap alışverişi yapmadığımı düşünüyorum😅 Amazon.com'dan daha önce hiç alışveriş yapmadım. Taylor Swift'le ilgili birkaç kitap görmüştüm ve bunlardan en azından birini okumak istiyordum. Amazon'da ilk alışverişe özel ücretsiz kargo olduğunu görünce kitaba oradan bakıp hem siteyi denemek istedim. Hızlı ve sorunsuz bir şekilde kargo elime ulaştı
Bir diğer alışverişim ise kitapsepeti'nden oldu. Aslında almak istediğim tek kitap Edgar Allen Poe'nin bu bütün eserlerinin yer aldığı derleme kitabı almaktı ama yanına birkaç kitap eklemeden de alışverişi bitirmek istemedim. Her alışverişimde olduğu gibi bunda da bir modern klasik satın almak istedim. Yanında da konusunu beğendiğim iki kitabı da satın aldım.
Nereden başlasam bilemiyorum. Oldukça uzun bir hikaye ve tamamen yabancı olduğum bir hikaye değil. Birçok farklı kişinin birbiriyle bağlantılı bir şekilde ilerleyen hayatlarını okuyoruz. Can Manay gizemli hayatında çok tanınan bir psikolog ve aynı zamanda mesleğini bir TV showuna dönüştürecek kadar da şanslı. Tesadüfen gördüğü Duru' ya olan takıntılı aşkı ise bütün olayları beraberinde getiriyor. Fi dizisini önceden izlediğim için mi bilmiyorum karakterler kafamda çok rahat bir şekilde canlandı. Uzun bir kitap olmasına rağmen de kendisini okuttu diyebilirim. Her hayatı bu kadar merak uyandırıcı bir şekilde yazmak şüphesiz kolay değil. Bu kitap bunu gerçekten iyi verebildi. Her hikaye tamamlanmadı elbette umarım serinin devam kitaplarında bütün soru işaretleri cevaplarını bulur. Sevmediğim yerler her kitapta olduğu gibi bu kitapta da var . Örneğin Ali' nin Can' ı bir yere götürdüğü bölüm oldukça gereksiz bir bölümdü. Ya da yazarın farklı konulardaki düşüncelerini dile getirebilmek için alakasız durumlar yarattığı kısımları gerçekten okurken zorlandığımı ve gereksiz bulduğumu söylemeliyim. Her bölümün sonunu " bir gün anlayacaktı , öyle olmadığını öğrenecekti, aslında öyle değildi" şeklinde bitirmek okuyucuyu bir sonraki bölüm için meraklandırma adına iyi bir yol gibi görünse de her bölümde bunun yapılması bana oldukça basit geldi. Okuyucuyu bölüm sonunda söylenen birkaç cümleyle değil, bölüm içinde yapılan zeki çağrışımlarla meraklandırmak bence asıl olması gereken şey. Herkesin bu kitapta aynı dili konuşması da bence gerçekten olmaması gereken bir diğer şey. Aynı perspektiften bakılmış birçok konuda bir şoförün ya da müzisyenin ya da bir öğrencinin düşüncelerini okuyorsunuz. Bu da biraz hikayenin gerçekliğini bozuyor diyebilirim.
Benden ne olur ;yazarın ilk kitabı. Yazarın tanınmış biri olmasından dolayı henüz çıkmadan bile oldukça popüler olmuş , konuşulmaya başlamıştı. Gel gelelim bana göre kitap asla popülerliği hak etmiyor. Okuyanus yayınlarının adlandırdığı gibi yaparak bende bu tarz kitaplar için "dizüstü edebiyatı" benzetmesi yapacağım ki türü az çok aklınızda canlansın. Karakterimizin ismi Sertab , kariyer hedefi olarak ne olacağına karar verememiş ama aslında baktığınızda ben aynı işler arasında gidip gelen biri. Hayali olarak bazı ünlülerle konuşuyor. Tanıdık geldi değil mı ? Ben Efsun'un yazarla konuşmasından sonra aynı tarz bir kitapta yine başrol bir karakterin bir ünlüyle konuşmasını ondan akıl almasını hiç orijinal bulmadım. Olanlar bana göre fazlasıyla absürt . Romantik komediler de bile bu kadar abartı olduğunu sanmıyorum. Bölümler arası inanılmaz kopuk . 7 aylık bir ilişkinin oluşumunu okuyor , ilişkiyi atlıyor bütün kitap boyunca ilişki ardından yaşanan üzüntüleri okuyorsunuz. Kitap boyunca güçlü kadın imajı çizilmeye çalışılmış ancak karakter asla güçlü bir kadın olarak yaratılmamış.
Olmasa da Olur ; İlk kitabı ve devam kitabını beraber aldığım için bugün ilk kitabı bitirdikten sonra devam kitabını , kısa olduğu için, okuyup bitirmek istedim. İlk kitap hakkındaki düşüncelerim kısaca olumsuz . Devam kitabında da maalesef görüşlerim değişmedi. Yazarında farkında olduğu gibi öyle klişe olaylar var ki gerçekten okurken "bari bu olmasaydı" diye düşünüyorsunuz. Kitaptaki esas oğlan itirafı sonunda okuyucu şaşırtılmak istensede bence hep verilmek istenen güçlü kadın imajını bu şekilde yakalamak adına belirlenmiş gibi duruyordu. Kitabın sonu da yine verilmek istenilen mesaj konusunda başarılı olsa da kadın ve erkeğin kurumsal ve diğer bütün konularda eşit olmayışı, toplumun kadına olan bakış açısı, kadınların ve erkeklerin yetiştirilme tarzının onların hayatlarını nasıl etkilediği gibi konularda birebir Pucca tadı gördüm hatta tattan ziyade birebir aynı değinilen yerler gördüm diyebilirim. Yine ilk kitapta olduğu gibi atlamalar olmuş. Bazı bölümlerde sırf mesaj vermek için yazılmış izlenimi veriyor. İlk kitabı okurken ikinci kitabın sonunu tahmin edeceğinize eminim
Kitap birkaç hikaye ve birkaç düşünce yazısından oluşuyor. Bu bahsettiğim düşünce yazıları Gülse Birsel in köşe yazıları tadında . Kitap Can Yılmaz ın okuduğum ilk kitabı ve bu kitaptan sonra diğer kitaplarınıda kesinlikle okuyacağım. Hikayelerini - çok kısa olmalarına rağmen- çok sevdim. Bazı konularda onunla tamamen aynı fikirde olduğumu fark ettim. Kitabı okumam çok kısa sürdü. İçerisindeki bölümler ve bu bölümlerin kısa oluşu elbette kolay okunmasını sağlıyor ama bence bir diğer neden de kesinlikle keyifle okumaktan kaynaklanıyor
"Roller dağıtılmış gibi , ne fazlasına talibiz ne azı yetiyor. Fark edilsem yeter sebebinin bir önemi yok. Mutlu olduğumu herkes görsün ve bilsin , sahte gülüşler kimsenin umurunda değil, benzer kahkahalar da başka kulaklarda çınlarken. Kağıt üzerinde yaşıyoruz, ne kadar çok kişi karalarsa hoşumuza gidiyor hatta diğerinin kalemini bitirdim diye sevinmek var işin sonunda ..."
Bu okuduğum kaçıncı Stefan Zweig kitabı bilmiyorum. Elime aldığım gibi bitti. Geçmişe yolculuk zorlu bir çocukluk geçiren gencin yanında çalışmaya başladığı adamın karısına aşık olmasını anlatıyor. Yasak aşkın verdiği heyecan ve tutku öylesine büyük oluyor ki araya mesafeler bile girse hissedilmeye devam ediyor. Peki ya araya zaman girdiğin de ? Değişen hisler, ilişkiler , duygular gerçekten çok güzel verilmiş. Elbette kısa bir hikaye olduğu için romandaki kadar detay olmaması çok normal yinede evlilik ve yazarın yazdığı sonun devamında neler olduğuyla ilgili daha fazla şey okumak isterdim. Bence özellikle evlilik konusu sadece birkaç cümleyle geçiştirilmemeliydi.
Kitabı alırken biraz saçma ve çocuk kitabı gibi geldi. Okumaya başladığımda ise elimden bırakmadan bitirdim. İçerisinde resimler var . Basit çizimler olsa da anlatılanlarla inanılmaz örtüşen ve çok komik çizimler . Hikaye gerçekten günlük gibi yazılmış ve yer yer güldüren bir anlatımı var. Çerez diye nitelendirebileceğim ama okuması keyifli bir kitaptı. Her şeyden şikayet eden bir karakteri okumak en azından bana çok zevkli geldi.
"İsaac Newton her şeyi dudak bükerek incelemese yer çekimini keşfedebilir miydi ? Leonardo da Vinci kötümser olmasa mecalsizce gülümseyen bir kadının resmini yapıp beş para etmez bir romana ilham verebilir miydi ?"
Kocan kadar konuş serisiyle beraber çevrimdışı aşk kitabını da okuduğum için Şebnem burcuoglu nun bu kitabına da bir şans vermek istedim gel gelelim bu kitap beni oldukça şaşırttı.
Bu tarz kitaplar arasında gerçekten güzel bir kurgu ve samimi bir üslup bulmak çok zor olabiliyor. Bu kitapta samimi bir üslup bulacaksınız ama asla iyi bir kurgu olduğunu söyleyemem.
Baş karakter şükran ve işinden ayrıldıktan sonra yazdığı sekerfare isimli hikayeyi bir yapım şirketine satarak , bu hikayenin film olması konusunda bir adım atıyor. Bu yapım şirketi , senaryo konusu ve nihayet bütün bir kitap okuduğunuz sürecin sonuna geliyorsunuz. Kitapta sürekli kocan kadar konuş serisine ve Şebnem burcuoglu na atıfta bulunulmuş. Kitap serisinin başarısı aslında övülürken gömülmeye çalışılmış diyebilirim. Bir yazarın bütün hikaye boyunca kendi kitaplarına ve kendisine itham da bulunması bilemiyorum bana inanılmaz kötü geldi. Kitapta en begenmedigim şey ise kitabın sonu. Yine bir Şebnem burcuoglu gondermesiyle hikaye bitiyor ama gerçekten kitabın en kötü ve en basit yerinin sonu olması inanılmaz üzücü.