Merhaba !
Yine bir internet alışverişi yaparken denk geldiğim ve isminden dolayı sepete attığım kitapla
buradayım !
293 sayfalık bir kitap , belirtmeliyim ki punktosu düşük.
Jale Demirdöğen'in okuduğum ilk kitabıydı bu. Kitap bir olayın etrafında şekilleniyor ve olayı herkesin bakış açısıyla okuma fırsatı veriyor size.Bu olayı herkes adına anlama açısından güzel okuma açısından bence güzel olmayan bir durum. Hikaye başta gizemli gelse de sonradan kanımca tatmin edici bir sonla bitmedi. Okuyucuyu şaşırtmak istediği yazarın oldukça belli , ama başta çok fazla belli edilen ve garipsenen bir durumu kitabın sonunda belli etmek pek sürpriz etkisi yaratmadı bende.
Kitabın sonu bana göre fazla abartılı bir şekilde bitirilmiş. Sürekli eski sayfalardan paragraf paragraf alıntı yapmak gerçekten beni okurken fazlasıyla sıktı. Micheal Jackson göndermesini kitabın başından sonuna kadar manasız bulduğumu da belirtmek isterim. İnsanların kendi varoluşlarından kaçmak için başkasına tehlikeye atmasını ele alıyorsa eğer kitap - ki bence verilmek istenen mesaj buydu- fazlasıyla saptırıldığını düşünüyorum bu konudan. Ayrıca bir kitapta bir kahramanın , yani en zeki en mükemmel olanın kitabın başından seçilmesi ve diğer karakterlerin onun çok altında tutulması fikrine temelden karşıyım.
Arka kapaktan : Ben mutsuz çocukları görür görmez tanımayı, mutlu çocukları kıskana kıskana öğrendim. İyi babaları ise kötüsüyle yaşaya yaşaya...
Kötü babaların sesleri ateşe hazırlanan silahlar gibidir. Mermiyi silahın yuvasına gönderir gibi öksürürler önce. Şarjörü çevirir gibi tükürürler balgamı yere. Sonra ayak seslerini duyarsın. Ölmeden önce duyduğun son ses onun ağzından dökülen adındır: "Berat!"
Silah patlamıştır. Ölmemişsen, uzunca bir ay yürüyüşüne çıkmışsın ve evde yoksun demektir.
Yeryüzünü reddediyorum, evet! Yeryüzü mutsuz çocuklarla dolu ve ben onların aydaki tanrısıyım!
Bir gün herkes yarım kalan işini bitirecek ve aya her baktığında beni hatırlayacak dünya!
Kitaba puanım : 3/10
Yine bir internet alışverişi yaparken denk geldiğim ve isminden dolayı sepete attığım kitapla
buradayım !
293 sayfalık bir kitap , belirtmeliyim ki punktosu düşük.
Jale Demirdöğen'in okuduğum ilk kitabıydı bu. Kitap bir olayın etrafında şekilleniyor ve olayı herkesin bakış açısıyla okuma fırsatı veriyor size.Bu olayı herkes adına anlama açısından güzel okuma açısından bence güzel olmayan bir durum. Hikaye başta gizemli gelse de sonradan kanımca tatmin edici bir sonla bitmedi. Okuyucuyu şaşırtmak istediği yazarın oldukça belli , ama başta çok fazla belli edilen ve garipsenen bir durumu kitabın sonunda belli etmek pek sürpriz etkisi yaratmadı bende.
Kitabın sonu bana göre fazla abartılı bir şekilde bitirilmiş. Sürekli eski sayfalardan paragraf paragraf alıntı yapmak gerçekten beni okurken fazlasıyla sıktı. Micheal Jackson göndermesini kitabın başından sonuna kadar manasız bulduğumu da belirtmek isterim. İnsanların kendi varoluşlarından kaçmak için başkasına tehlikeye atmasını ele alıyorsa eğer kitap - ki bence verilmek istenen mesaj buydu- fazlasıyla saptırıldığını düşünüyorum bu konudan. Ayrıca bir kitapta bir kahramanın , yani en zeki en mükemmel olanın kitabın başından seçilmesi ve diğer karakterlerin onun çok altında tutulması fikrine temelden karşıyım.
Arka kapaktan : Ben mutsuz çocukları görür görmez tanımayı, mutlu çocukları kıskana kıskana öğrendim. İyi babaları ise kötüsüyle yaşaya yaşaya...
Kötü babaların sesleri ateşe hazırlanan silahlar gibidir. Mermiyi silahın yuvasına gönderir gibi öksürürler önce. Şarjörü çevirir gibi tükürürler balgamı yere. Sonra ayak seslerini duyarsın. Ölmeden önce duyduğun son ses onun ağzından dökülen adındır: "Berat!"
Silah patlamıştır. Ölmemişsen, uzunca bir ay yürüyüşüne çıkmışsın ve evde yoksun demektir.
Yeryüzünü reddediyorum, evet! Yeryüzü mutsuz çocuklarla dolu ve ben onların aydaki tanrısıyım!
Bir gün herkes yarım kalan işini bitirecek ve aya her baktığında beni hatırlayacak dünya!
Kitaba puanım : 3/10